9 Aralık 2007 Pazar
DÜNYA HİÇ BÖYLE GÖRÜLMEDİ
8 Aralık 2007 Cumartesi
DÜNYANIN EN NET GÖRÜNTÜSÜ
KUTUPLAR'DA YAŞAM
KUTUPLAR’DA YAŞAM
Alaska, Kanada ve Grönland’daki Eskimolar bölgenin batı kesimlerinde yaşar. Geleneksel olarak yaşamlarını avcılık ve balıkçılıkla sürdüren Eskimolar, suda kayak adı verilen kanolar, kar ya da buz üzerinde ise köpeklere çektirilen kızaklar kullanırlardı. Evlerinin katı kar bloklarından yapar ya da deriden, korunaklı çadırlarda yaşarlardı. Bugün çoğu ahşap evlerde oturmaktadır. Kardan yapılma kulübeler, Kanada Eskimoları tarafından yalnızca geçici barınaklar olarak kullanılır. Geleneksel Eskimo yaşamı günümüzde büyük ölçüde yok olmuştur.
Avrupalılar, Kuzey Kutup Bölgesi’nin bazı yörelerine kalıcı yerleşim bölgeleri kurdular. Grönland’daki Dan toplulukları ve Kanada yönetimindeki ticaret merkezleri bunlara örnek gösterilebilir. SSCB’de de nüfusları 150 bine ulaşan madencilik kasabaları vardır. Kuzey Avrupa ve Asya’da Laponlar ile bazı Sibiryalı kabileler yaşar. Bu insanların bir bölümü yerleşik bir yaşam sürer.
Tarihöncesi dönemlerde Kuzey Kutup Bölgesi’nde ilginç hayvanlar yaşıyordu. Bunlardan biri de uzun, kıvrık dişleriyle, tüylü ve kocaman bir file benzeyen mamuttu. Sibirya’da hiç bozulmadan kalmış mamutlar bulunurdu. Bu hayvanların ölür ölmez dondukları, toprak kayması sonucu üzerlerinin örtüldüğü ve bu soğuk ortamda çürümeden kaldıkları sanılmaktadır.Günümüzde tundralarda rengeyiği sürüleri otlar. Bazı bölgelerde hâlâ samur ve tilkiler kalın kürkleri için avlanmaktadır. Bölgenin öbür hayvanları arasında kurtlar, tavşanlar ve kakımlar bulunur. Bazı bölgelerde kış uykusuna yatan Amerika boz ayıları yaşar. Buzullar üzerinde yaşayan kutup ayıları ise ara sıra karaya çıkar. Kutup ayıları içinde yalnızca dişi ayılar, o da ilkbaharda yavrulayacaklarsa kış uykusuna yatar. Kutup ayılarının başlıca besini ayıbalıklarıdır.Ayıbalıkları ve morslar suda yaşar, yavrulamak, tüy dökmek ve güneşlenmek için sürünerek buzların üstüne çıkarlar. Yaz aylarında birkaç tür balina yiyecek bulmak için kutup bölgesine gelir. Ticaret amacıyla avlanma yüzünden balinaların sayısı çok azalmıştır.Kuzey Kutup Bölgesi balıkçılar için bir cennettir. Irmaklar, göller som balığı ve alabalık ile doludur, denizler de morina ve halibut yönünden oldukça zengindir. Dünyada avlanan balıkların önemli bir bölümü Kuzey Kutbu’nun sularından elde edilir.Kuzey Kutbu’nda en kuzeydeki soğuk bölgelerde bile çeşitli böcekler yaşar. Yaz aylarında arılar, sinekler, sivrisinekler ve kelebekler görülür. Kuşlar arasında kuzgun ve kar baykuşu karanlık kış boyunca bölgede kalırken, pek çok başka kuş güneye göç eder. Bunlar arasında eskiden bu bölgedeki insanların et, süt ve tüylerinden yararlandıkları ördekler, yabankazları, kuğular, martılar ve kartavuklar sayılabilir. Ayrıca, bölgede dalıcı martılar, okyanus martısı ve binlerce deniz papağanı yaşar.
Dünyanın beşinci büyük kıtasıdır. 14200000 km²’ lik bir alanı kaplayan bu kıta, dünyanın en soğuk ve en erişilmez yeri olan Güney Kutup Bölgesi’ndedir. Adı, Arktika’nın karşısındaki anlamına gelen Antarktika’yı ortalama 2.000 m kalınlığında büyük bir buz katmanı zırh gibi örter. Yüzeyi buzlarla kaplı olan Antarktika’nın merkezinde Güney Kutup Noktası vardır. Bir zamanlar “ulaşılamaz” diye adlandırılan kutup noktasında buzun kalınlığı 4.335 m’ yi bulur. Bu buz kütlesi 24 milyon km³’ lük hacmi ile yeryüzündeki bütün buzların yüzde 92’sini oluşturmaktadır. Kıyılarından kopan 350-600 m kalınlığındaki buz parçaları günde 1-3 m hızla ilerler ve birbiri üstüne yığılır. Bu tür yüzen yığınlardan biri olan Ross Buzlası 540.000 km’ yi bulan alanıyla neredeyse Fransa büyüklüğündedir. Gelgit olayının buzladan kopardığı büyük parçalar yüzerek çevreye dağılır. Bu tür buzdağları arasında 20.000 km² büyüklüğüne ulaşanlar olur. Çevresinde büyük bölümü yüzen buz parçalarıyla kaplı olan Güney Okyanusu bulunur. Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus’un en güney bölgeleri Antarktika’nın çevresinde birleşerek Güney Okyanusu asını alır. Yalnızca araştırma yapmak için gelen bilim adamlarının yaşadığı Güney Kutbu, Kuzey Kutbu’ndan çok daha soğuktur.Güney Kutbu’nda yeryüzünün en soğuk ve en fırtınalı iklimi egemendir. Ortalama sıcaklık yaz aylarında -20°C’ dir ve bu, güneyden fırtınalar estiğinde -70°C’ ye kadar düşebilir. Coğrafi Güney Kutbu noktasında bulunan ABD gözlem istasyonunda yapılmış ölçümlerde sıcaklığın yıllık ortalamasının -50°C olduğu, en sıcak ayda ancak -29°C’ ye yükseldiği belirlenmiştir. Yani yeryüzünün bu en büyük buzdolabının sıcaklığı Kuzey Kutbu’ndan ortalama 22 derece daha düşüktür. Bu durum doğal olarak yaşam koşullarını etkilemektedir. Kuzey Kutbu’nda 400’e yakın çiçek açan bitki türü sayılabilirken, Güney Kutbu’nda bir tane bile olmaması bunun bir belirtisidir. Buna karşılık kıtanın kıyılarında ve açık denizlerde çok sayıda hayvan yaşar. Penguenler, martılar, foklar ve balinalar soğuk, ama besin maddesi açısından zengin Güney Kutbu denizlerindeki planktonları ve balıkları yiyerek yaşamlarını sürdürürler. İnsanlar yüzyıllardır dünyanın güneyindeki bu bölgenin nasıl bir yer olduğunu merak ettiler. Bölgeye düzenlenen birçok keşif gezisinin sonunda Antarktika haritası aşama aşama çıkarıldı. Bugün kıtanın yüzeyi oldukça ayrıntılı olarak bilinmektedir. Ama buzun altındaki bu karanın durumu, buzun oluşum süreci, bu olağanüstü soğuk iklimde bitki ve hayvanların yaşamlarını nasıl sürdürebildikleri, buradaki iklimin dünyanın öteki bölgeleri üzerindeki etkileri gibi konularda öğrenilmesi gereken daha pek çok şey var.
Güney Kutup Noktası deniz yüzeyinden yaklaşık 3000 metre yüksekliğindeki bir platonun merkezine yakındır. Çevresinde tepeleri 5000 metreyi bulan sıradağlar uzanır. Bu dağların arasında Erebus ve Terror gibi etkin yanardağlar da vardır. Antarktika, yüzey kalınlığı yer yer 4500 metreye ulaşan, ortalama kalınlığı ise 2000 metreyi bulan bir buz tabakasıyla kaplıdır. Bu buzlar çok yavaş olarak merkezden çevreye doğru hareket eder.
Kıyının alçak ve düzgün olduğu yerlerde buzlar katmanlar halinde denize taşar; yüksek ve dağlık yerlerde ise buzullar vadilerin arasından denize akar. Böylece bütün kıtanın çevresinde, denizden 15 ile 60 metre yükseklikte sarp kayalar biçiminde yükselen buzdan büyük bir duvar oluşmuştur.
Antarktika’da bazı böcekler dışında kara hayvanı yoktur ve çok az bitkiye rastlanır. Ama kıtayı çevreleyen denizler hayvan türleri açısından son derece zengindir. Birçok balık türü, büyük balinalar ve fokların yanı sıra penguenler, martılar ve boran kuşları gibi çeşitli kuşlar vardır.
Hızı saatte 160 kilometreye erişen sert rüzgârlar bazen günlerce durmaksızın eser. Sıcaklık yazın bile (ocak ayında) genellikle donma noktasının altındadır. Martta denizler de donmaya başlayınca kışın geldiği anlaşılır. Sonra bütün kıta sıkışarak ufalanmış buz parçacıklarıyla örtülür. Rüzgârların ve okyanus akıntılarının buzlar üzerindeki baskısı sonucunda yüksekliği 5 metreyi bulan buzdan dağ sıraları oluşur ya da denizde, buzlar arasındaki geniş su kanalları birkaç dakikada kapanabilir. Büyük buzdağları akıntıların etkisiyle buz kütlelerinden kopar.
Denizdeki büyük buz kütleleri yaz aylarında erimeye başlayarak parçalanır ve karadan kopan büyük buzdağlarıyla birlikte kuzeye doğru hareket eder.
Güney Kutbu Araştırmaları
Antarktika’ya yalnızca deniz yoluyla ulaşılabilen zamanlarda araştırmacılar bölgeye denizin buzlarla kaplı olmadığı yaz mevsiminde gelir ve kışı geçirmek için bir kamp kurarlardı. İç bölgelerdeki incelemelerinin bahar ve yaz aylarında sürdürürler, böylece bir yıl sonra başka bir gemi gelip onları alıncaya kadar bilimsel çalışmalarını bitirirlerdi. Gelen araştırmacıların çoğu kamplarını Ross Denizi çevresinde kurardı. Yeni Zelanda’nın güneyine düşen ve kıtanın içlerine kadar giren bu büyük körfez, araştırmacıları Güney Kutbu’na en yakın yere ulaştırırdı. Bu denizi 1841’de İngiliz James Clark Ross keşfetti ve bölgedeki Erebus ve Terror yanardağlarına Ross’un iki keşif gemisinin adı verildi. Araştırmaların başladığı çağımıza kadar, fok avcıları dışında bölgeye pek kimse uğramadı. Norveçli Roald Amundsen 14 Aralık 1911’de Güney Kutbu’na ayak basan ilk kişi oldu. Onu 35 gün arayla, bir İngiliz araştırma grubuna başkanlık eden Kaptan Robert Scott izledi. Scott ve yanındakiler dönüş yolculuğunda öldüler.
1929’da ABD’li deniz subayı Richard Evelyn Byrd, Ross Denizi’ndeki Balinalar Körfezi’nde Küçük Amerika adını verdiği kampını kurdu. Oradan üç kişilik ekibiyle Güney Kutbu’na giden ilk insan oldu.
Kıtanın öbür yanında kalan Weddell Denizi, yoğun buz kütleleriyle gemilere geçit vermediği için, daha az sayıda araştırmacı tarafından incelenebildi. Kıtanın bu bölgesinin bir bölümünü 1928’de Sir Hubert Wilkins araştırdı. Wilkins ayrıca Antarktika üzerinde uçan ilk araştırmacıydı. Yedi yıl sonra ABD’li Lincoln Ellsworth kıtayı bir uçtan öteki uca uçakla geçmeyi başararak Weddell Denizi’nden Balinalar Körfezi’ne ulaştı.
Kıtayla ilgili araştırmalarda en büyük ilerleme 1957-58 Uluslararası Jeofizik Yılı’nda gerçekleşti. Bu araştırmaya 12 ülke 50’den çok bilimsel araştırma istasyonuyla katıldı. ABD istasyonlarından birini tam Güney Kutbu’nda kurdu. Aynı dönemde İngiliz araştırmacı Sir Vivian Fuchs da, ilk kez Weddell Denizi’nden Ross Denizi’ne kadar bütün kıtayı aşarak Antarktika’nın her yanını araştırdı. Uluslar arası Jeofizik Yılı’ndan sonra da, aralarında SSCB’nin de bulunduğu birçok ülke Güney Kutbu’nda bilimsel çalışmalar yapmayı sürdürdü.
Buradaki hava koşullarının incelenmesi, yapılan araştırmalar, harita çizimleri ve jeolojik bulgular Antarktika’nın bir zamanlar Gondwanaland’ın bir parçası olduğu görüşünü desteklemektedir. Gondwanaland, bugün bildiğimiz güney yarıküredeki kıtalara birleşik olduğu düşünülen, ilkçağlardaki dev kıtanın adıdır.
Birçok ülke Antarktika’nın çeşitli bölgeleri üzerinde hak iddia etmektedir. Buzun altında kömür, bakır, kurşun ve başka maden yatakları vardır. Ne var ki, bunların çıkarılması ve başka bölgelere ulaştırılması çok güç olduğu için Antarktika daha uzun bir süre ekonomik bakımdan fazla değer taşımayacaktır. 1959’un sonunda 12 ülke Antarktika Antlaşması’nı imzaladı. Buna göre, kıta topraklarından yalnızca barışçıl amaçlarla yararlanılabilecek, burada askeri üs kurulamayacak ve silah denemeleri yapılamayacaktır. Ayrıca Antarktika’daki araştırmalardan elde edilen bilimsel sonuçların değiş tokuşu konusunda da anlaşmaya varılmıştır.
SEVDİKLERİMIZİN KİM OLDUĞUNU ASLA UNUTMAMAK…
Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler. Yaşlı adam huzursuzlanmıs ve 'acelesi olduğunu, tetkik istemediğini' söyleyerek kalmak istemiş.
Hemşireler bugünün tatil günü olduğunu hatırlatıp merakla acelesinin sebebini sormuşlar. Adamcağız da: 'Karım huzur evinde kalıyor, her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim, geç kalmak istemiyorum.' demiş. Hemşirelerden biri 'Karinizin, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde. Telefon edip haber verelim' demiş.
Adam oldukça üzgün bir ifade ile 'Ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor. Ben bakamadığım için huzur evinde tedavi de görüyor' demiş. Hemşireler oldukça şaşkın bir halde: 'Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?' demişler. Adam buruk bir sesle 'Ama ben onun kim olduğunu biliyorum.' demiş.
MUMYALARIN SIRRI ÇÖZÜLDÜ
Bilim adamları önce "guaiacol" maddesinin bitki özünde yeralmasının, mumyalamakta kullanılan yağın, ardıç ağacından elde edilmesiyle mümkün olabileceğini tahmin ettiler. Ancak bilim adamları ardıçtan elde ettikleri özlerde bu maddeyi bulamadılar. Alman bilim adamları, daha sonra domuzların kaburga kemiklerinde bulunan bazı maddelerin, bakterilere karşı mükemmel bir koruma sağladığını buldular. Domuzlardaki bu maddenin, sedir ağacındaki maddeyle benzerliklerini fark eden bilim adamları, Mısırlıların da sedir ağacı ile ilgili çalışmalarının izini sürdü ve sedir ağacından elde edilen bitki özünün mumyaları koruduğunu ispatladılar.
SATRANÇ İLK NEREDE OYNANDI??
14 Kasım 2007 Çarşamba
EN İYİ DOSTUM, BENİM
12 Kasım 2007 Pazartesi
OKUMAYA DEĞER BİLGİLER
Dolunay insan davranışlarını etkiler mi? İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Eskilerin Ay'ın dönemlerine bağladıkları boş bir inancın günümüze uzanan bir varsayımıdır. Bilim adamlarının yaptıkları bütün çalışmalar bu görüşün boş olduğunu kanıtlamıştır. Ay, dünyadaki okyanusların gel-git denilen suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzdaki suyun oranı , okyanuslardaki su miktarıyla kıyaslanamaz. Yani Ay'ın çekim gücü insanı etkileseydi yalnız dolunayda değil her gün olması gerekirdi. Dolunayda ayın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir. Çünkü gönderdiği ışık miktarı Güneş'in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır
Bir hafta niçin 7 gündür? Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanıyorlardı. İlk çağlarda bilinen beş gezegen ile güneş ve ayın sayısı nın 7 oluşu bu sayıyı gizemli ve uğurlu kılıyordu. Daha sonra dinlerde göğün 7 kat oluşu ve doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu sayının önemini daha çok belirtti. Daha sonra Fransa takvim yapısını değiştirerek hafta sayısını 10 yaptı ama kabul görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasına geçti, o da tutulmadı. Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldı.
Mezara niçin çiçek konulur? İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının çiçekten tacçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme, kötaü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenherinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.
Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler? Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor.Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı. Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, öteki elleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar fildişinden ve kemikten yapılırdı.
İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar? Bu konuda iki ayrı açıklama vardır. 1) İnsanların beş duyusunu tatmin amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiye tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle tat alma; burunla koklama;eliyle dokurma,ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin eder anlamını taşır. 2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi. Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi
1 Nisan şakasının kökeni nedir? 1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce Avrupada yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX Charles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı
11 Kasım 2007 Pazar
ŞEYTANIN İNCİLİ
9 Kasım 2007 Cuma
EVRENİMİZİN ŞEKLİ ve 7 SAYISI
İbn’ül Arabi
Not. BBC News-World Edition sayfasında belirtildiği üzere ;
a) İ.Ö. 428-347 yılları arasında yaşamış olan Büyük Düşünür PLATO (Eflatun) da, Kozmos’un Dodecahedron (Onikiyüzlü) şeklinde olduğuna inanmaktaydı. (Yandaki şekle bakınız.)
b) 1452-1519 yılları arasında yaşamış olan, sadece sanat yapıtlarıyla değil çeşitli alanlardaki araştırmaları ve buluşlarıyla da tanınan ve Dünyanın en büyük sanatçılarından biri olan LEONARDO DA VINCI' nin de, Kozmos'u, bilim Adamlarının 2003 yılında teyit ettikleri şekilde tasarlayarak çizdiği bildirilmektedir. (Vinci'nin kendi çizimi olan yandaki resme bakınız.)
Yukarıdaki tespitler aslında Bütün Bilgilerin her devirde İnsanlığa açık olduğunu ancak Kişilerin, Bilgi-Bilinç ve Frekanslarının yüksekliği nisbetinde "Evrensel Doğrulara" yaklaşabildiklerini göstermektedir. .
*Sonuç ; İçinde bulunduğumuz Kozmos, yani Tüm Evreni kapsayan Uzay Boşluğu, Bugüne kadar Bilim Adamları tarafından Sonsuz ve Sınırsız bir boşluk olarak tarif edilmiştir. Oysa NASA'nın Uzaya gönderdiği Wilkinson Mikrowave Anisotrophy (WMAP) isimli uydudan gelen ve diğer çeşitli uydulardan alınan Bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda Bilim Adamları 2003 yılının Ekim ayında, Kozmos'un Sınırlı ve Sonlu yani Kapalı olduğunu, Şeklinin de Beşgenlerden müteşekkil Küre (Futbol Topu) biçiminde olduğunu açıklamışlardır.
Dünya Biliminin tespit ettiği, Sınırlı ve Kapalı Küre halindeki Kozmos, Dünyamızın, Güneş Sistemimizin, Samanyolu Galaksimizin ve milyarlarca Galaksinin de içinde yer aldığı (Gözleyebildiğimiz) Küre'dir.
Meselâ elinize bir kristal küre alın. Ve bu kürenin üstünde 7 kesit bulunsun ve şimdi söyleyeceğimiz şeyleri bu şekil üstünde düşünerek tatbik edin. Şimdi bu kristal kürenin her bir kesitini bir üçgen prizma olarak ele alın ve hepsinin ucunu kürenin merkez odağında birleştirin. Bu küçük kristal toptan 7 tane alarak, hepsini bir kristal top içinde toplayın. İşte bu Atomik bir Bütündür."
Üçgen Prizmalardan meydana gelen Bu Sınırlı ve Kapalı Küre'lerden 7 tanesinin bir arada bulunan bu "kristal küreye" "Gürz" de denilebilir. Atomik Bütün yani 1 Kristal Gürz ise 7 Küre'nin bir araya toplanmasından meydana gelmektedir. görüleceği üzere 1 Atomik Bütün yani 1 Kristal Gürz, 7 Küre'den ibaret olan bir Küre'dir. Bu Küre'yi teşkil eden 7 Küre'nin her biri de, 7 adet Üçgen Prizmadan meydana gelmektedir. İçinde bulunduğumuz Gürz'ün şekli budur(şekil 1) .bu şekil hakikaten beşgenlerden oluşmuş bir futbol topuna da benzemektedir. Yani içinde bulunduğumuz Gürz'de, Bilim Adamlarımızın keşfedecekleri 6 ayrı Küre (6 ayrı Kozmos) daha bulunmaktadır. Ancak şu anda her Küre (Her Kozmos) kendi içinde Kapalı bir Sistemdir.
Küre dışına çıkabilmek, Teknolojik Boyutun yardımlarıyla olabilmektedir. Teknolojik Boyutun yardımları da, İnsanlığın ulaştığı Bilgi, Bilinç ve Frekans yüksekliği nisbetinde alınmaktadır. Dolayısıyla Bu yardımları alabilmek için önce Kendimizin, sonra içinde bulunduğumuz Toplumun Bilgi, Bilinç ve Frekansının yükseltilmesi lazımdır. Bunun içinde Ferden ve Toplum olarak, devamlı gayret ve çalışma içinde olmamız gerekmektedir.
Buna göre 7 sayısı aslında kozmozu temsil etmektedir.Bilgi gözümüzün önündedir..
7 yaşında okula gideriz,14 yaş ergenlik çağidır,dünyanın7 harikası vardır,masallardaki ejderhalar hep 7 başlıdır,7 evrensel sanat vardır,gökkuşağının 7 rengi vardır,7 uyurlar mağrasını hepiniz bilirsiniz,7 atmosfer tabakası vardır,cennetin ve yerin 7 katı vardır, Kuran'a göre Allah yeri ve göğü 7 tabaka halinde yarattı. Hac sırasında Kabe'nin etrafında dolanma, Tavaf ve Safa ile Merve tepeleri arasındaki koşu da 7i kere yapılır. Mekke'de belli bir mevkide hacı 7 kere "Allahu ekber" diye bağırır. Haccın sonunda şeytan 7 taşla taşlanır,İstanbul'un 7 tepoesi vardır.....
pi satısı 22/7'dir..Tüm piramitlerin taban çaplarının pi sayısını verdiğini unutmayalım.
Haftanın 7 günü vardır.....
7 ile ilgili örnekler inanılmayacak kadar çoktur en son mevlanın 7 öğüdü ile olayı noktalamak istiyorum.
1. Cömertlik ve yardim etmede akarsu gibi ol.
2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6. Hoşgörürlükte deniz gibi ol.
7. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
6 Kasım 2007 Salı
BAĞLANMICAKSIN
CAN YÜCEL
5 Kasım 2007 Pazartesi
4 Kasım 2007 Pazar
CAN YÜCEL
yerin seni çektigi kadar agirsin kanatlarin çirpindigi kadar hafif.. kalbinin attigi kadar canlisin gözlerinin uzagi gördügü kadar genç... sevdiklerin kadar iyisin nefret ettiklerin kadar kötü.. ne renk olursa olsun kasin gözün karsindakinin gördügüdür rengin.. yasadiklarini kar sayma: yasadigin kadar yakinsin sonuna; ne kadar yasarsan yasa, sevdigin kadardir ömrün.. gülebildigin kadar mutlusun üzülme bil ki agladigin kadar güleceksin sakin bitti sanma her seyi,sevdigin kadar sevileceksin. günesin dogusundadir doganin sana verdigi deger ve karsindakine deger verdigin kadar insansin bir gün yalan söyleyeceksen eger birak karsindaki sana güvendigi kadar inansin. ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin unutma yagmurun yagdigi kadar islaksin günesin seni isittigi kadar sicak. kendini yalniz hissetigin kadar yalnizsin ve güçlü hissettigin kadar güçlü. kendini güzel hissettigin kadar güzelsin.. iste budur hayat! bunu hatirladigin kadar yasarsin bunu unuttugunda aldigin her nefes kadar üsürsün ve karsindakini unuttugun kadar çabuk unutulursun çiçek sulandigi kadar güzeldir kuslar ötebildigi kadar sevimli bebek agladigi kadar bebektir ve herseyi ögrendigin kadar bilirsin bunu da ögren, sevdigin kadar sevilirsin... can yücel
ESKİ BİR TAPINAK YAZITI
GÜRÜLTÜ-PATIRTININ ORTASINDA SÜKUNETLE DOLAS; SESSIZLIGIN IÇINDE HUZUR BULDUGUNU UNUTMA. BASKA TÜRLÜ DAVRANMAK AÇIKÇA GEREKMEDIKCE HERKESLE DOST OLMAYA CALIS. SANA BIR KÖTÜLÜK YAPILDIGINDA VEREBILECEGIN EN IYI KARSILIK UNUTMAK OLSUN. BAGISLA VE UNUT. AMA KIMSEYE TESLIM OLMA. IÇTEN OL; TELASSIZ KISA VE AÇIK SEÇIK KONUS. BASKALARINA DA KULAK VER. APTAL VE CAHIL OLDUKLARI ZAMAN BILE DINLE ONLARI. ÇÜNKÜ DÜNYADA HERKESIN BIR ÖYKÜSÜ VARDIR.
YALNIZ PLANLARININ DEGIL, BASARILARININ DA TADINI ÇIKARMAYA ÇALIS. ISINLE -NE KADAR KÜÇÜK OLURSA OLSUN- ILGILEN. HAYATTAKI DAYANAGIN ODUR. SEVECEGIN BIR IS SEÇERSEN YASAMINDA BIR AN BILE ÇALISMIS VE YORULMUS OLMAZSIN. ISINI ÖYLE SEVECEKSIN KI, BASARILARIN BEDENINI VE YÜREGINI GÜÇLENDIRIRKEN VERDIKLERINLE DE YEPYENI HAYATLAR BASLATMIS OLACAKSIN.
OLDUGUN GIBI GÖRÜN. SEVMEDIGIN ZAMAN SEVER GIBI YAPMA. ÇEVRENE ÖNERILERDE BULUN AMA HÜKMETME. INSANLARI YARGILARSAN ONLARI SEVMEYE ZAMANIN KALMAZ. VE UNUTMA KI, INSANLIGIN YÜZYILLARDIR ÖGRENDIKLERI, SONSUZ UZUNLUKTA BIR KUMSALDAKI TEK BIR KUM TANECIGINDEN DAHA FAZLA DEGILDIR.
ASKA BURUN KIVIRMA SAKIN; ONU KÜÇÜMSERSEN, SEN DE BESINSIZ KALIR, KÜÇÜLÜRSÜN. O YOGUN SEVGI ÇÖL ORTASINDAKI YEMYESIL BIR BAHÇE GIBIDIR. O BAHÇEYE LAYIK BIR BAHÇIVAN OLMAK IÇIN HER BITKININ SÜREKLI BAKIMA IHTIYACI OLDUGUNU UNUTMA.
KAYBETMEYI AHLAKSIZ BIR KAZANCA TERCIH ET. ILKININ ACISI BIR AN, ÖTEKININ VICDAN AZABI BIR ÖMÜR BOYU SÜRER. BAZI IDEALLER O KADAR DEGERLIDIR KI, O YOLDA MAGLUP OLMAN BILE ZAFER SAYILIR. BU DÜNYADA BIRAKACAGIN EN BÜYÜK MIRAS ONUR VE DÜRÜSTLÜKTÜR.
YILLARIN RÜZGAR GIBI GEÇMESINE ÖFKELENME; GENÇLIGE YAKISAN TUTKULARI GÜLÜMSEYEREK TESLIM ET GEÇMISE. YAPAMAYACAKLARININ YAPABILECEKLERINI ENGELLEMESINE IZIN VERME.
RÜZGARIN YÖNÜNÜ DEGISTIREMEDIGIN ZAMAN, YELKENLERINI RÜZGARA GÖRE AYARLA; INSANLARA GÖRE DEGIL. ÇÜNKÜ DÜNYA ALEM IÇIN ÖNEMLI OLAN KARSILASTIGIN FIRTINALAR DEGIL, GEMIYI LIMANA GETIRIP GETIREMEDIGINDIR. ARASIRA ISYANA YÖNELECEK GIBI OLSAN DA HATIRLA KI, KAINATI YARGILAMAK IMKANSIZDIR. ONUN IÇIN, KAVGALARINI SÜRDÜRÜRKEN BILE KENDI KENDINLE BARIS IÇINDE OL.
HATIRLAR MISIN DOGDUGUN ZAMANLARI? SEN AGLARKEN HERKES SEVINÇLE GÜLÜSÜYORDU. ÖYLE BIR ÖMÜR YASA KI, ÖLDÜGÜN ZAMAN HERKES AGLASIN, SEN MUTLULUKLA GÜLÜMSE. SABIRLI OL, SEVECEN OL, ERDEMLI OL. ÖNÜNDE SONUNDA BÜTÜN SERVETIN KENDINSIN, SENSIN. KENDILIGINDEN VE ÖZ BENLIGINLE GÖRMEYE ÇALIS KI, BÜTÜN PISLIGINE VE KALLESLIGINE RAGMEN DÜNYA YINE DE INSANOGLUNUN BIRICIK GÜZEL MEKANIDIR.
XENTIUS, MÖ IX YY