14 Kasım 2007 Çarşamba

EN İYİ DOSTUM, BENİM

Ara sıra kendinizi dinlemeye de zaman ayırıyor musunuz? Bazen en uçuk fikirler gelmiyor mu aklınıza? Aşk, meşk ve adı konuluş bir çok içgüdüsel ve sebepsiz şey arasında bazen kendinize de zaman yırdığınız olur mu? Bazen lambayı kapatıp, ses çıkaran bütün nesneleri ve çevrenizdeki herkesi susturduktan sonra kendi kendinizi dinler misiniz siz de?Gece karanlığında çıkıp şehrin sessiz yollarında yürür müsünüz? Ya da balkona çıkıp karanlıkta kendi karanlığınızın aydınlandığını görmek için çabalar mısınız? Çevrenizde aradığınız mutlulukların aslında sizin içinizde olduğunu hissettiniz mi hiç? Yorgunluğunuzun hat safhaya ulaştığı anlarda dinleneceğiniz vahaya bir dakikalık düşünme mesafesinde olduğunuzu okudunuz mu zihin haritanızda? Aşka, sevgiye, dostluğa ve anlayışa olan susuzluğunuzu dindirmek için düşünce ırmağından bir damla yudumlayarak gidermek gelmedi mi hiç aklınıza? Bütün bütün herkesin sizi dışladığında, geceleri korkusunu üstünüze saldığında, gündüzleri insan kalabalıkları sizi boğarcasına üstünüze aktığında “ben dimdik buradayım ve sizin hepinize karşı koyacak gücün sahibi benim!” diyebildiniz mi hiç?Yalnızlığın tadına vardınız mı? Düşüncenin gücüne ulaştınız mı? En büyük korkunuzun üzerine basıp “yendim seni” diyebilecek kadar cesaret sarhoşu oldunuz mu hiç? Sizin dışınızda gelişen eylemler yüzünden boğazınıza gelip düğümlenen her neyse bir hışımla tükürdünüz mü? Burnunuzun direği sızlarken göz yaşlarınıza “dur, ben ancak mutluluktan ağlarım” diyebildiniz mi?İçinizden size istediklerinizi yapamayacağınızı söyleyen sese “kes sesini” dediniz mi var gücünüzle? Kulaklarınıza gelen sinek vızıltılarının “sen yapamazsın” deyişlerine “bekle ve gör, en iyisini henüz yapmadım” deme kararlılığını gösterdiniz mi hiç?Eğer bunların hepsini yaptıysanız büyük ihtimalle yalnız kalmışsınızdır. Kazancınız ise sizi öbür dünyada bile yalnız bırakmayacak bir dosttur. Kendini bilene bütün dünya engel olmaya kalksa ne yazar? Kendiyle konuşan ne zaman kendine bir dost arar? En iyi dostunuz yine kendinizsiniz. Kendinizi ihmal ederseniz, yine kendinizi kaybedersiniz.

12 Kasım 2007 Pazartesi

OKUMAYA DEĞER BİLGİLER

Akıl ile zeka arasında fark nedir? Akıl yalanla gerçeği, doğruile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir. Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yataneğidir. Genel olarak 12 yaşına kadar gelişir, 20 yaşına kadar sürer sonra sabit kalır. Zeka bir insanın her türlü olay karşısında aynı yeteneği gösterebileceği anlamına gelmez. Bir besteci müzik yapıtını aklıyla değil zekasıyla yaratır. Fakat en basit matematik problemini çözemeyebilir. Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere göre farlılıklar gösterir. Akıl somut olarak ölçülemez, zeka IQ denilen testle ölçülebilir.

Dolunay insan davranışlarını etkiler mi? İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Eskilerin Ay'ın dönemlerine bağladıkları boş bir inancın günümüze uzanan bir varsayımıdır. Bilim adamlarının yaptıkları bütün çalışmalar bu görüşün boş olduğunu kanıtlamıştır. Ay, dünyadaki okyanusların gel-git denilen suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzdaki suyun oranı , okyanuslardaki su miktarıyla kıyaslanamaz. Yani Ay'ın çekim gücü insanı etkileseydi yalnız dolunayda değil her gün olması gerekirdi. Dolunayda ayın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir. Çünkü gönderdiği ışık miktarı Güneş'in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır

Bir hafta niçin 7 gündür? Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanıyorlardı. İlk çağlarda bilinen beş gezegen ile güneş ve ayın sayısı nın 7 oluşu bu sayıyı gizemli ve uğurlu kılıyordu. Daha sonra dinlerde göğün 7 kat oluşu ve doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu sayının önemini daha çok belirtti. Daha sonra Fransa takvim yapısını değiştirerek hafta sayısını 10 yaptı ama kabul görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasına geçti, o da tutulmadı. Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldı.

Mezara niçin çiçek konulur? İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının çiçekten tacçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme, kötaü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenherinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.

Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler? Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor.Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı. Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, öteki elleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar fildişinden ve kemikten yapılırdı.

İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar? Bu konuda iki ayrı açıklama vardır. 1) İnsanların beş duyusunu tatmin amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiye tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle tat alma; burunla koklama;eliyle dokurma,ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin eder anlamını taşır. 2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi. Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi

1 Nisan şakasının kökeni nedir? 1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce Avrupada yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX Charles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı

11 Kasım 2007 Pazar

ŞEYTANIN İNCİLİ

Çekler, 1648'de bir savaş ganimeti olarak başkentlerinden çalınıp İsveç'e götürülen Şeytan İncili'ni geri alabilmek için şimdiye dek çok büyük çabalar harcadılar. Ama her defasında reddedildiler. Çek Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığını da yapan ünlü yazar Vaclav Havel, sırf Şeytan İncili konusunu görüşebilmek için iki kez İsveç'e resmi ziyarette bulundu. Sonunda geçen yıl varılan bir anlaşmayla Devasa Kitap'ın Prag'a götürülmesine karar verildi. Ama sadece bir geçici sergi için...Kısa süre önce İsveç'in başkenti Stockholm'dan esrarengiz bir askeri uçak havalandı. Rotasını Orta Avrupa'ya çeviren ve seferiyle ilgili kimseye bilgi verilmeyen bu askeri uçak özel güvenlik uzmanlarıyla doluydu. Ama uçak, bir devlet adamı, siyasetçi, asker ya da özel bir temsilci taşımıyordu. Hatta bu özel koruma önlemlerinin amacı, uçaktaki bir "insana" zarar gelmesini engellemek de değildi. Askeri uçağın çok özel bir yükü vardı! İsveç ordusunun özel jeti sonunda Prag havaalanına indi! Aynı önlemler bu kez Prag Havaalanı'nda alındı! Uçak, özel bir hangara çekildi, İsveçli ve Çek güvenlik uzmanlarının tekrar tekrar denetledikleri önlemlerin ardından uçağın kapıları açıldı ve özel ambalajındaki Şeytan İncil'i uçaktan indirildi. Çek basını, bu gelişmeyi ertesi gün "Şeytan İncil'i memleketine döndü" manşetiyle duyuracaktı.Duvara gömülmekten kurtulmak içinPeki ama bir kutsal kitabın adı nasıl Şeytan'la birlikte anılabilir? İşte XIII. yüzyılda, o yılların Orta Avrupa'sının Çek Krallığı'nda, manastırlardan birinde yazılan ve macerası sekiz asırdır süren Şeytan İncil'i bu soruya yanıt veriyor. Şeytan İncil'i 160 eşeğin derisinden sayfalara yazılarak hazırlanmış çok büyük bir elyazması kitap. Bir metreye yarım metre ebatlarında, 640 sayfadan ve dış kapakları işlemeli ahşap levhalardan oluşan kitabın ağırlığı tam 75 kilogram. Elyazmasının Latince adı da buna uygun Codex Gigas, yani Devasa Kitap. Şeytan İncili'ne adını, bu elyazması kitabın sayfalarından birine resmedilmiş ve kutsal kitaplarda görmeye alışkın olmadığımız şeytan figürü veriyor.Nerede yazıldığı tam olarak bilinmeyen kitap hakkındaki bilgiler, yüzyıllardır nesilden nesile aktarılan efsanelerden derlenebiliyor. Bu efsanelere göre, Devasa Kitap'ın yazılış öyküsü bundan tam 800 yıl önce Çek topraklarında Benediktus rahiplerinin bir manastırında başlar. Dua etmeyi ve çalışmayı, bu yöntemle de insanin ahlâki anlamda yenilenmesini savunan, kitap okumayı, elyazmaları hazırlamayı kendilerine amaç edinen bu barışçı rahiplerin bulunduğu manastırda, elyazması işinde çok usta bir rahip büyük bir suç işler. Suç o kadar büyüktür ki, manastır yönetimi de suçlu rahibe çok büyük bir ceza verilmesine karar verir: Canlı canlı bir duvara gömülecektir! Rahip de suçunu kabul etmekte, ama ölüm cezasından da kurtulmak istemektedir. Bunun için manastır yönetimine şöyle bir öneride bulunur: Eğer ölüm cezası iptal edilirse, o da bir gece içinde dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük elyazması İncil'i yazacaktır! Rahibin teklifine göre, elyazması sadece Eski ve Yeni Ahid'i değil, Benediktus rahiplerinin hayata bakışını ve de Çek tarihini de içerecektir. Ayrıca rahip M.S. I yüzyılda yaşamış tarihçilerden Josephus Flavius'un Yahudiler tarihini, o zamana kadar var olan azizlerin listesini, Hıristiyanlar'ın en önemli bayramlarından olan paskalya bayramının nasıl hesaplanması gerektiğini de kitabına alacaktır!Şeytanla pazarlık"Ora et Labora" yani "Dua et ve çalış" sloganıyla yaşayan kara cüppeli, kara kukuletalı Benediktus rahipleri için öneri caziptir! Manastırın bir rahibi eğer bir gecede dünyanın en büyük elyazmasını yazabilirse, bu manastır için de olağanüstü bir övgü anlamına gelecektir. Sonuçta teklif kabul edilir, suçlu papaz hapsedildiği hücreden çıkarılıp çepeçevre elyazması ciltlerle kaplı kütüphaneye götürülür. Masanın üzerine renk renk mürekkepler bırakılır ve ciltlerce kitabı yazmaya uygun, ince bir şekilde tabaklanıp katlanmış eşek derileri de getirilir. Kapılar kapanır.O gece içeride neler olduğunu kimse bilmiyor. Rivayete göre sadece eşek derisine yazan kalemin çıkarttığı cızırtılı seslerin değil, haykırışların, çığlıkların ve tüyler ürperten uğultuların duyulduğu gecenin ardından sabah güneş doğarken kapı açıldığında, manastır yönetimi, bugün paha biçilemeyen dünyanın en büyük elyazması kitabını masanın üzerinde bulur. Rahip ise bitkindir! Diğer rahipler saygı ve hayranlıkla bu harikulade renklerle bezenmiş olağanüstü kitabı karıştırmaya başlarlar. İncil'deki kutsal satırlar okunurken, birden çevrilen sayfalardan birinde, inançlı insanların en büyük düşmanıyla burun buruna gelirler! İncil'in ortalarında bir yerde tam bir sayfa boyutlarında, boynuzlu ve çıplak bir şeytan gözlerini dikmiş, okuyucuya bakmaktadır!Peki Şeytan resmi İncil'e nasıl girmiştir? Efsaneye göre, kitabı yazan rahip bütün ustalığına ve çabalarına rağmen, bir gecede elyazmasını bitiremeyeceğini anlayınca, sabaha karşı Şeytan'ı yardıma çağırır. Kütüphanede beliren Şeytan'ın ise yardım için iki koşulu vardır: Birincisi, rahibin ruhunu kendisine satması, ikincisi ise İncil'in sayfalarından birine kendi resminin çizilmesidir. Gece boyunca süren pazarlık, güneş doğmaya başlarken sona erer. Ölümden kurtulmak isteyen rahip Şeytan'ın isteklerini kabul eder ve Şeytan İncili böyle ortaya çıkar!Peki gerçekler ne diyor? Buraya kadarı efsane; peki gerçekler ne diyor? Tarih, Kodex Gigas'ın (Devasa Kitap'ın) ya da popüler adıyla Şeytan İncili'nin 1200'lü yıllarda Çek Krallığı'nda yazıldığını kabul ediyor. Dünyanın en büyük ve en güzel kitaplarından biri olan, Çek tarihini de içeren kitap Çekler açısından o kadar önemli ki, yüzyıllar boyu, bir ulusun kendini simgeleyen tarihsel bir anıta gösterebileceği en büyük özen gösterilmiş. Kitap sadece Çekler açısından önemli değil; dünyanın sekizinci harikası olarak da anılıyor. Şeytan İncili gerçekten de Avrupa'da birçok manastırda elyazması olarak hazırlanan İncil'ler arasında en büyüğü ve en görkemlisi. Kitabın kaderini, Orta Avrupa'nın bitmez tükenmez savaşlarından biri belirlemiş. 30 Yıl Savaşları olarak da bilinen çarpışmaların sonunda galip gelen İsveç Krallığı'nın askerleri Prag Kraliyet Sarayı'nın en değerli hazinesi olan Şeytan İncili'ni alıp 1648'de İsveç'e götürüyorlar.50 yıl sonra kitap büyük bir tehlike atlatıyor! Sarayda çıkan yangında kül olmasına ramak kala, birileri, İncil'i pencereden atarak ateşten kurtarıyor! Mucizevi bir şekilde alevlerden kurtulan, ama kapağı zarar gören İncil ancak 300 yıl sonra restore ediliyor. O tarihten sonra İsveç Kraliyet Sarayı'nda korunan bu büyük hazine şimdiye kadar sadece iki kez halkın ziyaretine açılmış.

9 Kasım 2007 Cuma

EVRENİMİZİN ŞEKLİ ve 7 SAYISI



EVRENİMİZİN ŞEKLİ VE 7 SAYISI


Yedi Sema, Dünya alemindedir. Semaların bekası (ebediliği) ile baki kalır ve (dünyanın) sureti onların fenası ile fani olur...”
İbn’ül Arabi






Not. BBC News-World Edition sayfasında belirtildiği üzere ;
a) İ.Ö. 428-347 yılları arasında yaşamış olan Büyük Düşünür PLATO (Eflatun) da, Kozmos’un Dodecahedron (Onikiyüzlü) şeklinde olduğuna inanmaktaydı. (Yandaki şekle bakınız.)
b) 1452-1519 yılları arasında yaşamış olan, sadece sanat yapıtlarıyla değil çeşitli alanlardaki araştırmaları ve buluşlarıyla da tanınan ve Dünyanın en büyük sanatçılarından biri olan LEONARDO DA VINCI' nin de, Kozmos'u, bilim Adamlarının 2003 yılında teyit ettikleri şekilde tasarlayarak çizdiği bildirilmektedir. (Vinci'nin kendi çizimi olan yandaki resme bakınız.)
Yukarıdaki tespitler aslında Bütün Bilgilerin her devirde İnsanlığa açık olduğunu ancak Kişilerin, Bilgi-Bilinç ve Frekanslarının yüksekliği nisbetinde "Evrensel Doğrulara" yaklaşabildiklerini göstermektedir.
.


*Sonuç ; İçinde bulunduğumuz Kozmos, yani Tüm Evreni kapsayan Uzay Boşluğu, Bugüne kadar Bilim Adamları tarafından Sonsuz ve Sınırsız bir boşluk olarak tarif edilmiştir. Oysa NASA'nın Uzaya gönderdiği Wilkinson Mikrowave Anisotrophy (WMAP) isimli uydudan gelen ve diğer çeşitli uydulardan alınan Bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda Bilim Adamları 2003 yılının Ekim ayında, Kozmos'un Sınırlı ve Sonlu yani Kapalı olduğunu, Şeklinin de Beşgenlerden müteşekkil Küre (Futbol Topu) biçiminde olduğunu açıklamışlardır.

Dünya Biliminin tespit ettiği, Sınırlı ve Kapalı Küre halindeki Kozmos, Dünyamızın, Güneş Sistemimizin, Samanyolu Galaksimizin ve milyarlarca Galaksinin de içinde yer aldığı (Gözleyebildiğimiz) Küre'dir.

Meselâ elinize bir kristal küre alın. Ve bu kürenin üstünde 7 kesit bulunsun ve şimdi söyleyeceğimiz şeyleri bu şekil üstünde düşünerek tatbik edin. Şimdi bu kristal kürenin her bir kesitini bir üçgen prizma olarak ele alın ve hepsinin ucunu kürenin merkez odağında birleştirin. Bu küçük kristal toptan 7 tane alarak, hepsini bir kristal top içinde toplayın. İşte bu Atomik bir Bütündür."

Üçgen Prizmalardan meydana gelen Bu Sınırlı ve Kapalı Küre'lerden 7 tanesinin bir arada bulunan bu "kristal küreye" "Gürz" de denilebilir. Atomik Bütün yani 1 Kristal Gürz ise 7 Küre'nin bir araya toplanmasından meydana gelmektedir. görüleceği üzere 1 Atomik Bütün yani 1 Kristal Gürz, 7 Küre'den ibaret olan bir Küre'dir. Bu Küre'yi teşkil eden 7 Küre'nin her biri de, 7 adet Üçgen Prizmadan meydana gelmektedir. İçinde bulunduğumuz Gürz'ün şekli budur(şekil 1) .bu şekil hakikaten beşgenlerden oluşmuş bir futbol topuna da benzemektedir. Yani içinde bulunduğumuz Gürz'de, Bilim Adamlarımızın keşfedecekleri 6 ayrı Küre (6 ayrı Kozmos) daha bulunmaktadır. Ancak şu anda her Küre (Her Kozmos) kendi içinde Kapalı bir Sistemdir.

Küre dışına çıkabilmek, Teknolojik Boyutun yardımlarıyla olabilmektedir. Teknolojik Boyutun yardımları da, İnsanlığın ulaştığı Bilgi, Bilinç ve Frekans yüksekliği nisbetinde alınmaktadır. Dolayısıyla Bu yardımları alabilmek için önce Kendimizin, sonra içinde bulunduğumuz Toplumun Bilgi, Bilinç ve Frekansının yükseltilmesi lazımdır. Bunun içinde Ferden ve Toplum olarak, devamlı gayret ve çalışma içinde olmamız gerekmektedir.

Buna göre 7 sayısı aslında kozmozu temsil etmektedir.Bilgi gözümüzün önündedir..

7 yaşında okula gideriz,14 yaş ergenlik çağidır,dünyanın7 harikası vardır,masallardaki ejderhalar hep 7 başlıdır,7 evrensel sanat vardır,gökkuşağının 7 rengi vardır,7 uyurlar mağrasını hepiniz bilirsiniz,7 atmosfer tabakası vardır,cennetin ve yerin 7 katı vardır, Kuran'a göre Allah yeri ve göğü 7 tabaka halinde yarattı. Hac sırasında Kabe'nin etrafında dolanma, Tavaf ve Safa ile Merve tepeleri arasındaki koşu da 7i kere yapılır. Mekke'de belli bir mevkide hacı 7 kere "Allahu ekber" diye bağırır. Haccın sonunda şeytan 7 taşla taşlanır,İstanbul'un 7 tepoesi vardır.....

pi satısı 22/7'dir..Tüm piramitlerin taban çaplarının pi sayısını verdiğini unutmayalım.
Haftanın 7 günü vardır.....

7 ile ilgili örnekler inanılmayacak kadar çoktur en son mevlanın 7 öğüdü ile olayı noktalamak istiyorum.

1. Cömertlik ve yardim etmede akarsu gibi ol.
2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6. Hoşgörürlükte deniz gibi ol.
7. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.













6 Kasım 2007 Salı

BAĞLANMICAKSIN

bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne."o olmazsayaşayamam." demeyeceksin.demeyeceksin işte. yaşarsın çünkü.öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.senin değillermiş gibi davranacaksın.hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.çok eşyan olmayacak mesela evinde. paldır küldür yürüyebileceksin.ille de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları... mesela kuzey yıldızı,senin yıldızın olacak."o benim." diyeceksin. mutlaka sana ait olmasını istiyorsan birşeylerin...mesela gökkuşağı senin olacak. ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.mesela turuncuya, yada pembeye. ya da cennete ait olacaksın.çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...

CAN YÜCEL

5 Kasım 2007 Pazartesi

Bazen öyle birisi çıkar ki karşınıza, öyle bir zamanda girer ki hayatınıza, daha önceki ilişkilerinizde yaşadığınız tüm olumsuzlukları unutturur birden. Ne kadar korusanız da kendinizi bir kez daha acı çekmemek için, karşı koyamazsınız duygularınıza. Çok fazla direnmez ve bütün kapılarınızı açarsınız ona. Ve hadi dersiniz "Gel içeri, gel ve aşkın ispatla bana ". Her şeye rağmen gerçekten sevmeye ve sevilmeye, aşkın varlığına tekrar inanabilmek için o kadar ihtiyacınız vardır ki. Bu kez her şey çok güzel olacaktır. Beklediğiniz insanın o olduğuna emin olmasanız bile, öyle olmasını istediğiniz için buna kendinizi inandırmışsınızdır bir kere. Tüm cana yakınlığı, güzelliği, sempatisi ve sevgi dolu görünüşüyle gelir ve girer sevgiyle açtığınız kapıdan içeriye. Onunla yeniden her şey çok güzeldir işte. Sevdiğiniz zaman tam seversiniz çünkü siz. Sınırı yoktur ve hiçbir zaman olmamalıdır. sizin sevginizin. Ya heptir ya hiçtir felsefeniz. Ölmek var Dönmek yoktur. Var oluşunuzun nedenidir sevgi. Hayatınıza girmesine izin verdikten sonra ondan başka hiçbir şey önemli değildir sizin için. Aşk kapınıza gelmiştir bir kez daha. Nereye giderseniz beraberinizde onu da götürür, gözlerinizi kapatınca onu görürsünüz.Öyle içten, yalansız ve çıkarsız sürüyordur ki ilişkiniz, bir gün bitebileceğini aklınıza getirmek istemezsiniz. Her şeyin çok güzel gitmesi, bir sonu olabileceği gerçeğini değiştirmez yine de. Sizin istediğiniz, aşkın varlığını ispatlamasıdır size. Ama onun amacı size aşkın varlığını ispat etmek değildir. Deneme yanılmayla kendisi için uygun insanı arıyordur o aslında. Ve yanılmıştır yine. Aşk için seçtiği yol sizi inciten yanlış bir yoldur ama yanılmış olsa da iyi bir insandır. Sizi kırmadan uzaklaştırmak için kendisinden, klasik "kendinden soğutma" oyunlarını oynamaya başlar sonra. Bu oyunların sizde işe yaramayacağını anlamayacak kadar az tanımıştır sizi.Siz bilmezsiniz o oyunları. Aşka en sahici yolu olarak bakanlardansınızdır siz çünkü. Aşk varsa eğer gerçektir sizin için ya da hiç olmamıştır. Oyunları işe yaramayınca daha fazla dayanamaz ve; "hiç sevmedim seni çok çalıştım ama beceremedim. Beni anla ve affet ne olur. Aslında ne kadar istesem de kimseyi sevemiyorum" der. Yada "Çok düşündüm, sen çok iyi bir insansın, inan seni üzmek istemiyorum. Hayatım çok karışık. Bunu hak etmiyorsun ama bu aralar kendimle bir savaş veriyorum ve bu savaşta yanımda olmanı istiyorum" der. Siz onun için hayatınızı ve geleceğinizi sorgulamaya başladığınız sırada söyler bunu hem de. Sizin için ne kadar inandırıcı olmasa da söyledikleri, artık onu kaybetmişsinizdir bir kere yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Aşkta mantıkta yoktur sizin için gururda yoktur, olmamalıdır da. Bu yüzden biraz daha gidersiniz üstüne son bir şans için. Hiç ummadığı bir anda karşısına çıkıp "Seni hala seviyorum" diye bağırabilmek için her zaman geçtiği yerlerde beklersiniz. Ama göremezsiniz. Görmedikçe ona daha çok bağlanır, uzaklaştıkça daha çok yakınlaşırsınız ona. Ama bütün gemileri yakmıştır o artık. Önce beyninde bitirmiştir ilişkinizi, sonra da kalbinden çıkarıp atmıştır sizi. Çok uzun değil, daha bir gün önce yüzündeki o küçücük tebessümüyle sizi sevdiğini söylerken, gökyüzünden kendisi ve sizin için birer yıldız seçerek hayatınıza küçük anlamlar katan o güzel insan, hayatınızı kabusa dönüştürür aniden. Birdenbire kapatır kalbinin kapılarını, yasaklar kendini size. O acımasız yüzünü gösterir bir kez daha size hayatın. Ne olduğunu anlayamazsınız. Duvara çarpmışsınızdır. Kendinize güveniniz ve bütün güzel duygular altüst olmuştur. Hayatı kendinizde aramaya başlarsınız yine. Öyle ya, eğer yanlış bir şey yapılmışsa bunu hep kendisinde arayanlardansınızdır siz. İyilik ve güzel şeyler için varsınızdır çünkü. Hatalarınızı sorgularsınız bu kez. O size "suç sende değil, kendimle savaş veriyorum, hata bende" dese de bunu kabullenmez ve nerede yanlış yaptığınızı anlayabilmek için çırpınır durursunuz. Sonunda yine bütün hatayı kendinize yüklersiniz. O yüzden her seferinde biraz daha dikkatle ve tereddütle başlarsınız yeni ilişkinize. Bir yanınız hep korunaklı tutarsınız. Uzun süre açmazsınız kapınızı kimseye. Ve her seferinde daha zor açarsınız kapıyı oradan içeri girmek isteyene

4 Kasım 2007 Pazar

CAN YÜCEL


yerin seni çektigi kadar agirsin kanatlarin çirpindigi kadar hafif.. kalbinin attigi kadar canlisin gözlerinin uzagi gördügü kadar genç... sevdiklerin kadar iyisin nefret ettiklerin kadar kötü.. ne renk olursa olsun kasin gözün karsindakinin gördügüdür rengin.. yasadiklarini kar sayma: yasadigin kadar yakinsin sonuna; ne kadar yasarsan yasa, sevdigin kadardir ömrün.. gülebildigin kadar mutlusun üzülme bil ki agladigin kadar güleceksin sakin bitti sanma her seyi,sevdigin kadar sevileceksin. günesin dogusundadir doganin sana verdigi deger ve karsindakine deger verdigin kadar insansin bir gün yalan söyleyeceksen eger birak karsindaki sana güvendigi kadar inansin. ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin unutma yagmurun yagdigi kadar islaksin günesin seni isittigi kadar sicak. kendini yalniz hissetigin kadar yalnizsin ve güçlü hissettigin kadar güçlü. kendini güzel hissettigin kadar güzelsin.. iste budur hayat! bunu hatirladigin kadar yasarsin bunu unuttugunda aldigin her nefes kadar üsürsün ve karsindakini unuttugun kadar çabuk unutulursun çiçek sulandigi kadar güzeldir kuslar ötebildigi kadar sevimli bebek agladigi kadar bebektir ve herseyi ögrendigin kadar bilirsin bunu da ögren, sevdigin kadar sevilirsin... can yücel

ESKİ BİR TAPINAK YAZITI

ESKI BIR TAPINAK YAZITI
GÜRÜLTÜ-PATIRTININ ORTASINDA SÜKUNETLE DOLAS; SESSIZLIGIN IÇINDE HUZUR BULDUGUNU UNUTMA. BASKA TÜRLÜ DAVRANMAK AÇIKÇA GEREKMEDIKCE HERKESLE DOST OLMAYA CALIS. SANA BIR KÖTÜLÜK YAPILDIGINDA VEREBILECEGIN EN IYI KARSILIK UNUTMAK OLSUN. BAGISLA VE UNUT. AMA KIMSEYE TESLIM OLMA. IÇTEN OL; TELASSIZ KISA VE AÇIK SEÇIK KONUS. BASKALARINA DA KULAK VER. APTAL VE CAHIL OLDUKLARI ZAMAN BILE DINLE ONLARI. ÇÜNKÜ DÜNYADA HERKESIN BIR ÖYKÜSÜ VARDIR.
YALNIZ PLANLARININ DEGIL, BASARILARININ DA TADINI ÇIKARMAYA ÇALIS. ISINLE -NE KADAR KÜÇÜK OLURSA OLSUN- ILGILEN. HAYATTAKI DAYANAGIN ODUR. SEVECEGIN BIR IS SEÇERSEN YASAMINDA BIR AN BILE ÇALISMIS VE YORULMUS OLMAZSIN. ISINI ÖYLE SEVECEKSIN KI, BASARILARIN BEDENINI VE YÜREGINI GÜÇLENDIRIRKEN VERDIKLERINLE DE YEPYENI HAYATLAR BASLATMIS OLACAKSIN.
OLDUGUN GIBI GÖRÜN. SEVMEDIGIN ZAMAN SEVER GIBI YAPMA. ÇEVRENE ÖNERILERDE BULUN AMA HÜKMETME. INSANLARI YARGILARSAN ONLARI SEVMEYE ZAMANIN KALMAZ. VE UNUTMA KI, INSANLIGIN YÜZYILLARDIR ÖGRENDIKLERI, SONSUZ UZUNLUKTA BIR KUMSALDAKI TEK BIR KUM TANECIGINDEN DAHA FAZLA DEGILDIR.
ASKA BURUN KIVIRMA SAKIN; ONU KÜÇÜMSERSEN, SEN DE BESINSIZ KALIR, KÜÇÜLÜRSÜN. O YOGUN SEVGI ÇÖL ORTASINDAKI YEMYESIL BIR BAHÇE GIBIDIR. O BAHÇEYE LAYIK BIR BAHÇIVAN OLMAK IÇIN HER BITKININ SÜREKLI BAKIMA IHTIYACI OLDUGUNU UNUTMA.
KAYBETMEYI AHLAKSIZ BIR KAZANCA TERCIH ET. ILKININ ACISI BIR AN, ÖTEKININ VICDAN AZABI BIR ÖMÜR BOYU SÜRER. BAZI IDEALLER O KADAR DEGERLIDIR KI, O YOLDA MAGLUP OLMAN BILE ZAFER SAYILIR. BU DÜNYADA BIRAKACAGIN EN BÜYÜK MIRAS ONUR VE DÜRÜSTLÜKTÜR.
YILLARIN RÜZGAR GIBI GEÇMESINE ÖFKELENME; GENÇLIGE YAKISAN TUTKULARI GÜLÜMSEYEREK TESLIM ET GEÇMISE. YAPAMAYACAKLARININ YAPABILECEKLERINI ENGELLEMESINE IZIN VERME.
RÜZGARIN YÖNÜNÜ DEGISTIREMEDIGIN ZAMAN, YELKENLERINI RÜZGARA GÖRE AYARLA; INSANLARA GÖRE DEGIL. ÇÜNKÜ DÜNYA ALEM IÇIN ÖNEMLI OLAN KARSILASTIGIN FIRTINALAR DEGIL, GEMIYI LIMANA GETIRIP GETIREMEDIGINDIR. ARASIRA ISYANA YÖNELECEK GIBI OLSAN DA HATIRLA KI, KAINATI YARGILAMAK IMKANSIZDIR. ONUN IÇIN, KAVGALARINI SÜRDÜRÜRKEN BILE KENDI KENDINLE BARIS IÇINDE OL.
HATIRLAR MISIN DOGDUGUN ZAMANLARI? SEN AGLARKEN HERKES SEVINÇLE GÜLÜSÜYORDU. ÖYLE BIR ÖMÜR YASA KI, ÖLDÜGÜN ZAMAN HERKES AGLASIN, SEN MUTLULUKLA GÜLÜMSE. SABIRLI OL, SEVECEN OL, ERDEMLI OL. ÖNÜNDE SONUNDA BÜTÜN SERVETIN KENDINSIN, SENSIN. KENDILIGINDEN VE ÖZ BENLIGINLE GÖRMEYE ÇALIS KI, BÜTÜN PISLIGINE VE KALLESLIGINE RAGMEN DÜNYA YINE DE INSANOGLUNUN BIRICIK GÜZEL MEKANIDIR.
XENTIUS, MÖ IX YY