9 Aralık 2007 Pazar

DÜNYA HİÇ BÖYLE GÖRÜLMEDİ


Dünya yüzeyinin uzaydan NASA’nın en gelişmiş uydularıyla çekilen fotoğrafları adeta birer yağlıboya tabloyu andırıyor.Amerikan Uzay Ajansının dünyanın değişimini gözlemlemek için çektiği kareleri görenler gerçekliğine inanmakta zorlandı.Natron Gölü, Himalayalar gibi bölgelerin de görüntülendiği fotoğraflar için ‘‘Dünya uzaydan hiç böyle görüntülenmemişti’’ yorumu yapılıyor.





























8 Aralık 2007 Cumartesi

DÜNYANIN EN NET GÖRÜNTÜSÜ



NASA dünyanın, bugüne kadar gerçek renkler kullanılarak çekilmiş en detaylı görüntüsünü yayınladı.Bilim adamları aylar süren bir çalışma sonucunda uzayın derinliklerindeki Terra adlı uydudan elde ettikleri kara, okyanus, deniz, buzul ve bulutların görüntülerini gerçek renkleriyle birleştirerek bir mozaik yarattı. Dünyanın 700 kilometre üstündeki yörüngesine oturan Terra'nın gönderdiği görüntüler kullanılarak oluşturulan ve dünyanın bugüne kadar gerçek renkler kullanılarak çekilmiş en detaylı görüntüsü NASA tarafından yayınlandı.NASA yetkilileri dünyanın neredeyse her kilometrekaresinin bu karede detaylı bir şekilde görüebildiğini belirtti.


LAVIN SU İLE BULUŞMASI NASILMI OLUR? BUYRUN...





































































































KUTUPLAR'DA YAŞAM


KUTUPLAR’DA YAŞAM

Bir küre şeklinde olan Dünyamızın kuzeyinin en uç noktasında kuzey kutbu, güneyinde ise güney kutbu bulunmaktadır. Kutuplar Dünya'nın en soğuk bölgeleridir çünkü Dünya'nın Güneş'e en uzak noktaları kutuplardır. Atmosferin katmanlarından 1. kat olan TROPOSFER’in kalınlığı kutuplarda 8 km’dir. Dünya'nın ekvatoru ile kutupları arasında yaklaşık 100°C'lik bir ısı farkı vardır. Eğer böyle bir ısı farkı fazla engebesi olmayan bir yüzeyde gerçekleşmiş olsaydı, hızı saatte 1000 km'ye varan fırtınalar Dünya'yı allak bullak ederdi. Dünya'nın ekseninin 23°27'lık eğimi, kutuplarla ekvator arasındaki atmosferin oluşmasında engel oluşturabilecek aşırı sıcaklığı önler. Eğer bu eğim olmasaydı, kutup bölgeleriyle ekvator arasındaki sıcaklık farkı çok daha artacak ve yaşanabilir bir atmosferin var olması imkansızlaşacaktı. İşte kutuplardaki yaşamla ilgili bazı bilgiler: Kutuplarda yaşayan insanlara eskimolar denir. Bakın işte yanda bir eskimo duruyor. Eskimolar buzdan yaptıkları evlerde yaşarlar. Vücutları soğuğa dayanıklıdır. Kutuplarda her yer karla ve buzlarla kaplıdır. Kutuplarda sık sık kar fırtınaları olur. Eskimolar buz tutmuş sulardaki buzu kırıp balık avlayarak beslenirler.
Alaska, Kanada ve Grönland’daki Eskimolar bölgenin batı kesimlerinde yaşar. Geleneksel olarak yaşamlarını avcılık ve balıkçılıkla sürdüren Eskimolar, suda kayak adı verilen kanolar, kar ya da buz üzerinde ise köpeklere çektirilen kızaklar kullanırlardı. Evlerinin katı kar bloklarından yapar ya da deriden, korunaklı çadırlarda yaşarlardı. Bugün çoğu ahşap evlerde oturmaktadır. Kardan yapılma kulübeler, Kanada Eskimoları tarafından yalnızca geçici barınaklar olarak kullanılır. Geleneksel Eskimo yaşamı günümüzde büyük ölçüde yok olmuştur.
Avrupalılar, Kuzey Kutup Bölgesi’nin bazı yörelerine kalıcı yerleşim bölgeleri kurdular. Grönland’daki Dan toplulukları ve Kanada yönetimindeki ticaret merkezleri bunlara örnek gösterilebilir. SSCB’de de nüfusları 150 bine ulaşan madencilik kasabaları vardır. Kuzey Avrupa ve Asya’da Laponlar ile bazı Sibiryalı kabileler yaşar. Bu insanların bir bölümü yerleşik bir yaşam sürer.



Hayvan Yaşamı
Tarihöncesi dönemlerde Kuzey Kutup Bölgesi’nde ilginç hayvanlar yaşıyordu. Bunlardan biri de uzun, kıvrık dişleriyle, tüylü ve kocaman bir file benzeyen mamuttu. Sibirya’da hiç bozulmadan kalmış mamutlar bulunurdu. Bu hayvanların ölür ölmez dondukları, toprak kayması sonucu üzerlerinin örtüldüğü ve bu soğuk ortamda çürümeden kaldıkları sanılmaktadır.Günümüzde tundralarda rengeyiği sürüleri otlar. Bazı bölgelerde hâlâ samur ve tilkiler kalın kürkleri için avlanmaktadır. Bölgenin öbür hayvanları arasında kurtlar, tavşanlar ve kakımlar bulunur. Bazı bölgelerde kış uykusuna yatan Amerika boz ayıları yaşar. Buzullar üzerinde yaşayan kutup ayıları ise ara sıra karaya çıkar. Kutup ayıları içinde yalnızca dişi ayılar, o da ilkbaharda yavrulayacaklarsa kış uykusuna yatar. Kutup ayılarının başlıca besini ayıbalıklarıdır.Ayıbalıkları ve morslar suda yaşar, yavrulamak, tüy dökmek ve güneşlenmek için sürünerek buzların üstüne çıkarlar. Yaz aylarında birkaç tür balina yiyecek bulmak için kutup bölgesine gelir. Ticaret amacıyla avlanma yüzünden balinaların sayısı çok azalmıştır.Kuzey Kutup Bölgesi balıkçılar için bir cennettir. Irmaklar, göller som balığı ve alabalık ile doludur, denizler de morina ve halibut yönünden oldukça zengindir. Dünyada avlanan balıkların önemli bir bölümü Kuzey Kutbu’nun sularından elde edilir.Kuzey Kutbu’nda en kuzeydeki soğuk bölgelerde bile çeşitli böcekler yaşar. Yaz aylarında arılar, sinekler, sivrisinekler ve kelebekler görülür. Kuşlar arasında kuzgun ve kar baykuşu karanlık kış boyunca bölgede kalırken, pek çok başka kuş güneye göç eder. Bunlar arasında eskiden bu bölgedeki insanların et, süt ve tüylerinden yararlandıkları ördekler, yabankazları, kuğular, martılar ve kartavuklar sayılabilir. Ayrıca, bölgede dalıcı martılar, okyanus martısı ve binlerce deniz papağanı yaşar.


ANTARKTİKA
Dünyanın beşinci büyük kıtasıdır. 14200000 km²’ lik bir alanı kaplayan bu kıta, dünyanın en soğuk ve en erişilmez yeri olan Güney Kutup Bölgesi’ndedir. Adı, Arktika’nın karşısındaki anlamına gelen Antarktika’yı ortalama 2.000 m kalınlığında büyük bir buz katmanı zırh gibi örter. Yüzeyi buzlarla kaplı olan Antarktika’nın merkezinde Güney Kutup Noktası vardır. Bir zamanlar “ulaşılamaz” diye adlandırılan kutup noktasında buzun kalınlığı 4.335 m’ yi bulur. Bu buz kütlesi 24 milyon km³’ lük hacmi ile yeryüzündeki bütün buzların yüzde 92’sini oluşturmaktadır. Kıyılarından kopan 350-600 m kalınlığındaki buz parçaları günde 1-3 m hızla ilerler ve birbiri üstüne yığılır. Bu tür yüzen yığınlardan biri olan Ross Buzlası 540.000 km’ yi bulan alanıyla neredeyse Fransa büyüklüğündedir. Gelgit olayının buzladan kopardığı büyük parçalar yüzerek çevreye dağılır. Bu tür buzdağları arasında 20.000 km² büyüklüğüne ulaşanlar olur. Çevresinde büyük bölümü yüzen buz parçalarıyla kaplı olan Güney Okyanusu bulunur. Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus’un en güney bölgeleri Antarktika’nın çevresinde birleşerek Güney Okyanusu asını alır. Yalnızca araştırma yapmak için gelen bilim adamlarının yaşadığı Güney Kutbu, Kuzey Kutbu’ndan çok daha soğuktur.Güney Kutbu’nda yeryüzünün en soğuk ve en fırtınalı iklimi egemendir. Ortalama sıcaklık yaz aylarında -20°C’ dir ve bu, güneyden fırtınalar estiğinde -70°C’ ye kadar düşebilir. Coğrafi Güney Kutbu noktasında bulunan ABD gözlem istasyonunda yapılmış ölçümlerde sıcaklığın yıllık ortalamasının -50°C olduğu, en sıcak ayda ancak -29°C’ ye yükseldiği belirlenmiştir. Yani yeryüzünün bu en büyük buzdolabının sıcaklığı Kuzey Kutbu’ndan ortalama 22 derece daha düşüktür. Bu durum doğal olarak yaşam koşullarını etkilemektedir. Kuzey Kutbu’nda 400’e yakın çiçek açan bitki türü sayılabilirken, Güney Kutbu’nda bir tane bile olmaması bunun bir belirtisidir. Buna karşılık kıtanın kıyılarında ve açık denizlerde çok sayıda hayvan yaşar. Penguenler, martılar, foklar ve balinalar soğuk, ama besin maddesi açısından zengin Güney Kutbu denizlerindeki planktonları ve balıkları yiyerek yaşamlarını sürdürürler. İnsanlar yüzyıllardır dünyanın güneyindeki bu bölgenin nasıl bir yer olduğunu merak ettiler. Bölgeye düzenlenen birçok keşif gezisinin sonunda Antarktika haritası aşama aşama çıkarıldı. Bugün kıtanın yüzeyi oldukça ayrıntılı olarak bilinmektedir. Ama buzun altındaki bu karanın durumu, buzun oluşum süreci, bu olağanüstü soğuk iklimde bitki ve hayvanların yaşamlarını nasıl sürdürebildikleri, buradaki iklimin dünyanın öteki bölgeleri üzerindeki etkileri gibi konularda öğrenilmesi gereken daha pek çok şey var.



Dağlar, Rüzgârlar ve Buz
Güney Kutup Noktası deniz yüzeyinden yaklaşık 3000 metre yüksekliğindeki bir platonun merkezine yakındır. Çevresinde tepeleri 5000 metreyi bulan sıradağlar uzanır. Bu dağların arasında Erebus ve Terror gibi etkin yanardağlar da vardır. Antarktika, yüzey kalınlığı yer yer 4500 metreye ulaşan, ortalama kalınlığı ise 2000 metreyi bulan bir buz tabakasıyla kaplıdır. Bu buzlar çok yavaş olarak merkezden çevreye doğru hareket eder.
Kıyının alçak ve düzgün olduğu yerlerde buzlar katmanlar halinde denize taşar; yüksek ve dağlık yerlerde ise buzullar vadilerin arasından denize akar. Böylece bütün kıtanın çevresinde, denizden 15 ile 60 metre yükseklikte sarp kayalar biçiminde yükselen buzdan büyük bir duvar oluşmuştur.
Antarktika’da bazı böcekler dışında kara hayvanı yoktur ve çok az bitkiye rastlanır. Ama kıtayı çevreleyen denizler hayvan türleri açısından son derece zengindir. Birçok balık türü, büyük balinalar ve fokların yanı sıra penguenler, martılar ve boran kuşları gibi çeşitli kuşlar vardır.
Hızı saatte 160 kilometreye erişen sert rüzgârlar bazen günlerce durmaksızın eser. Sıcaklık yazın bile (ocak ayında) genellikle donma noktasının altındadır. Martta denizler de donmaya başlayınca kışın geldiği anlaşılır. Sonra bütün kıta sıkışarak ufalanmış buz parçacıklarıyla örtülür. Rüzgârların ve okyanus akıntılarının buzlar üzerindeki baskısı sonucunda yüksekliği 5 metreyi bulan buzdan dağ sıraları oluşur ya da denizde, buzlar arasındaki geniş su kanalları birkaç dakikada kapanabilir. Büyük buzdağları akıntıların etkisiyle buz kütlelerinden kopar.
Denizdeki büyük buz kütleleri yaz aylarında erimeye başlayarak parçalanır ve karadan kopan büyük buzdağlarıyla birlikte kuzeye doğru hareket eder.



Güney Kutbu Araştırmaları

Antarktika’ya yalnızca deniz yoluyla ulaşılabilen zamanlarda araştırmacılar bölgeye denizin buzlarla kaplı olmadığı yaz mevsiminde gelir ve kışı geçirmek için bir kamp kurarlardı. İç bölgelerdeki incelemelerinin bahar ve yaz aylarında sürdürürler, böylece bir yıl sonra başka bir gemi gelip onları alıncaya kadar bilimsel çalışmalarını bitirirlerdi. Gelen araştırmacıların çoğu kamplarını Ross Denizi çevresinde kurardı. Yeni Zelanda’nın güneyine düşen ve kıtanın içlerine kadar giren bu büyük körfez, araştırmacıları Güney Kutbu’na en yakın yere ulaştırırdı. Bu denizi 1841’de İngiliz James Clark Ross keşfetti ve bölgedeki Erebus ve Terror yanardağlarına Ross’un iki keşif gemisinin adı verildi. Araştırmaların başladığı çağımıza kadar, fok avcıları dışında bölgeye pek kimse uğramadı. Norveçli Roald Amundsen 14 Aralık 1911’de Güney Kutbu’na ayak basan ilk kişi oldu. Onu 35 gün arayla, bir İngiliz araştırma grubuna başkanlık eden Kaptan Robert Scott izledi. Scott ve yanındakiler dönüş yolculuğunda öldüler.
1929’da ABD’li deniz subayı Richard Evelyn Byrd, Ross Denizi’ndeki Balinalar Körfezi’nde Küçük Amerika adını verdiği kampını kurdu. Oradan üç kişilik ekibiyle Güney Kutbu’na giden ilk insan oldu.
Kıtanın öbür yanında kalan Weddell Denizi, yoğun buz kütleleriyle gemilere geçit vermediği için, daha az sayıda araştırmacı tarafından incelenebildi. Kıtanın bu bölgesinin bir bölümünü 1928’de Sir Hubert Wilkins araştırdı. Wilkins ayrıca Antarktika üzerinde uçan ilk araştırmacıydı. Yedi yıl sonra ABD’li Lincoln Ellsworth kıtayı bir uçtan öteki uca uçakla geçmeyi başararak Weddell Denizi’nden Balinalar Körfezi’ne ulaştı.
Kıtayla ilgili araştırmalarda en büyük ilerleme 1957-58 Uluslararası Jeofizik Yılı’nda gerçekleşti. Bu araştırmaya 12 ülke 50’den çok bilimsel araştırma istasyonuyla katıldı. ABD istasyonlarından birini tam Güney Kutbu’nda kurdu. Aynı dönemde İngiliz araştırmacı Sir Vivian Fuchs da, ilk kez Weddell Denizi’nden Ross Denizi’ne kadar bütün kıtayı aşarak Antarktika’nın her yanını araştırdı. Uluslar arası Jeofizik Yılı’ndan sonra da, aralarında SSCB’nin de bulunduğu birçok ülke Güney Kutbu’nda bilimsel çalışmalar yapmayı sürdürdü.
Buradaki hava koşullarının incelenmesi, yapılan araştırmalar, harita çizimleri ve jeolojik bulgular Antarktika’nın bir zamanlar Gondwanaland’ın bir parçası olduğu görüşünü desteklemektedir. Gondwanaland, bugün bildiğimiz güney yarıküredeki kıtalara birleşik olduğu düşünülen, ilkçağlardaki dev kıtanın adıdır.
Birçok ülke Antarktika’nın çeşitli bölgeleri üzerinde hak iddia etmektedir. Buzun altında kömür, bakır, kurşun ve başka maden yatakları vardır. Ne var ki, bunların çıkarılması ve başka bölgelere ulaştırılması çok güç olduğu için Antarktika daha uzun bir süre ekonomik bakımdan fazla değer taşımayacaktır. 1959’un sonunda 12 ülke Antarktika Antlaşması’nı imzaladı. Buna göre, kıta topraklarından yalnızca barışçıl amaçlarla yararlanılabilecek, burada askeri üs kurulamayacak ve silah denemeleri yapılamayacaktır. Ayrıca Antarktika’daki araştırmalardan elde edilen bilimsel sonuçların değiş tokuşu konusunda da anlaşmaya varılmıştır.

SEVDİKLERİMIZİN KİM OLDUĞUNU ASLA UNUTMAMAK…

SEVDİKLERİMIZİN KİM OLDUĞUNU ASLA UNUTMAMAK…
Bir sabah yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler, tavırlarıyla insanda saygınlık uyandıran bu adamı hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama 'biraz beklemesini ve röntgen
çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler. Yaşlı adam huzursuzlanmıs ve 'acelesi olduğunu, tetkik istemediğini' söyleyerek kalmak istemiş.
Hemşireler bugünün tatil günü olduğunu hatırlatıp merakla acelesinin sebebini sormuşlar. Adamcağız da: 'Karım huzur evinde kalıyor, her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim, geç kalmak istemiyorum.' demiş. Hemşirelerden biri 'Karinizin, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde. Telefon edip haber verelim' demiş.
Adam oldukça üzgün bir ifade ile 'Ne yazık ki karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor. Ben bakamadığım için huzur evinde tedavi de görüyor' demiş. Hemşireler oldukça şaşkın bir halde: 'Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?' demişler. Adam buruk
bir sesle 'Ama ben onun kim olduğunu biliyorum.' demiş.

MUMYALARIN SIRRI ÇÖZÜLDÜ

Mumyaların sırrı çözüldü





Almanya'nın Tuebingen Üniversitesi ve Doerner Enstitüsü'nden bilim adamları, Roma İmparatorluğu'nun yazılı kaynaklarında yer alan formülleri kullanarak, eski Mısırlıların mumyalama tekniğini çözmeyi başardı. Formüllerle mumyalamada kullanılan bitki özünün aynısını yapmayı başaran bilim adamları, "guaiacol" adlı bir madde sayesinde mumyaların çürümeden binlerce yıl kaldığını tespit ettiler.
Bilim adamları önce "guaiacol" maddesinin bitki özünde yeralmasının, mumyalamakta kullanılan yağın, ardıç ağacından elde edilmesiyle mümkün olabileceğini tahmin ettiler. Ancak bilim adamları ardıçtan elde ettikleri özlerde bu maddeyi bulamadılar. Alman bilim adamları, daha sonra domuzların kaburga kemiklerinde bulunan bazı maddelerin, bakterilere karşı mükemmel bir koruma sağladığını buldular. Domuzlardaki bu maddenin, sedir ağacındaki maddeyle benzerliklerini fark eden bilim adamları, Mısırlıların da sedir ağacı ile ilgili çalışmalarının izini sürdü ve sedir ağacından elde edilen bitki özünün mumyaları koruduğunu ispatladılar
.





SATRANÇ İLK NEREDE OYNANDI??



SATRANÇ İLK NEREDE OYNANDI??


Satrancın, zamanımızdan en az 4000 yıl önce Mısır'da oynandığına dair bulgular piramitlerdeki kabartmalarda bulunmaktadır.Yine Çin'de, Mezopotamya'da ve Anadolu'da oynanmaktaydı. Oyunun bugünkü adını alması, MS 3. - 4. yüzyıllarda Hindistan'da, oyuna ÇATURANGA denmesi ile baslar. Satranç ile ilgili ilk yazılı belgeler Hindistan'dan kalmadır. Daha sonra satranç İran'a, onlardan Araplar 'a, Endülüslüler sayesinde de İspanya üzerinden Avrupa'ya yayılmıştır. Arap ve Avrupa el yazması kitaplardan sonra, İspanyol Lucena'nm ilk basılı satranç kitabında (1497) satrancın o zamanki yeni kuralları açıklandı. O zamandan bugüne kadar, satranç oyununun kuralları değişmeden gelmiştir. İspanya'dan sonra, İtalya, Fransa, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'da satranç hızla yaygınlaştı. 15. yüzyılda İspanyol Lucena, 17. yüzyılda İspanyol El Greco, 18, yüzyılda Fransız Philidor'un satranç kitapları vardır. 19. yüzyıl sonlarında satrancın büyük yıldızları belirdi: Anderssen, Morphy, Rubinstein ve Steinitz. 1850'lerden başlayarak, güçlü oyuncuların katıldığı turnuvalar yapıldı. Sonunda, 1886'da o zamanın en kuvvetli iki satranç oyuncusu arasında, ilk dünya satranç şampiyonluk karşılaşması oynandı: Steinitz ve Zukertort. Steinitz bu maçı, 10 galibiyet, 5 beraberlik ve 5 yenilgi { + 10-5 =5) alarak kazandı.